“Yanlış insanlar mı, yoksa bizdeki eski tanıdık hisler mi?”
Bazı insanlar hayatımıza girer, başta çok iyi hissettirir. Kendimizi görülmüş, anlaşılmış, hatta belki de özel hissederiz. Sonra zamanla dengeler bozulur. İlgi yerini mesafeye, anlayış yerini belirsizliğe, güven yerini kırıklığa bırakır. Ve bir noktada kendimizi şu cümleyi kurarken buluruz: “Yine mi aynı şey? Neden hep böyle insanlara güveniyorum?”
Bu soru, sadece karşı tarafı değil, aslında kendimizi de mercek altına alma isteğidir. Çünkü bazen “yanlış insan” dediğimiz kişiler, eski ama tanıdık bir hissin taşıyıcısıdır.
Tekrarlayan Duygular, Farklı Yüzler
Hayatımızda belli bir örüntü varsa —örneğin sürekli ilgi göstermeyen insanlara çekilmek, hep onay bekleten kişilerle yakınlaşmak, ya da önce çok sıcak davranıp sonra uzaklaşanlarla karşılaşmak— bu bir tesadüf değildir.
Bu, bilinç dışımızın tanıdık olanı aramasıdır. “Güvensizlik”, “yetersizlik”, “kaybetme korkusu” gibi çocuklukta oluşan duygular, bize kendilerini yeniden yaşatacak kişileri seçtirir. Çünkü beyin tanıdık olanı tehlikeli bile olsa, “bildiği” için güvenli sanır.
İlişkisel Kör Noktalar
Bazı insanlara güvenmemizin nedeni onların gerçekten güvenilir olması değil, içimizdeki bir boşluğu dolduruyor gibi görünmeleridir.
Örneğin:
•Sevgi görmek için çabalayan bir çocuk, büyüdüğünde sevgiyi hep ulaşılması zor yerlerde arar.
•Sürekli onay bekleyen biri, kendisini görmeyen insanlara çekilir.
•Bağ kurmaktan korkan bir çocuk, yetişkinliğinde bağ kuramayacak insanları seçer.
Bu ilişkilerde kişi aslında karşısındakine değil, içindeki tanıdık duygulara bağlanır. Bu nedenle güven kırıldığında bile kopamaz, çünkü o bağ aynı zamanda kendi geçmişiyle de ilgilidir.
Yanlış Kişiler mi, Uyumlu Yaralar mı?
Çoğu zaman “yanlış kişi” dediğimiz kişiler, bizim bastırdığımız ya da görmezden geldiğimiz yaralara dokunan kişilerdir.
Onlar bizim hassas noktalarımızı tetikler. Ama aynı zamanda bizi bir yüzleşmeye de zorlar:
•Kendimizi neden hep değersiz hissediyoruz?
•Neden birinin ilgisi azaldığında hemen terk edilme korkusu başlıyor?
•Neden “hayır” demeye çekiniyoruz?
•Neden sevgiyle sınırları bir arada tutmakta zorlanıyoruz?
İçsel Pusulayı Kalibre Etmek
Güven duygusu, sadece karşımızdakiyle ilgili değil, kendimizle kurduğumuz ilişkiyle de ilgilidir.
Kendimize yeterince güvenirsek, yanlış kişileri daha çabuk fark ederiz.
Kendimize sınırlar çizebilirsek, karşımızdakine karşı da sağlıklı sınırlar koyabiliriz.
Kendi ihtiyaçlarımızı tanırsak, başkasının duygularında kaybolmayız.
Kısacası, güvenmekten korktuğumuzda değil, içgörüsüzce güvendiğimizde zarar görürüz. Ve bu da içsel pusulamızı geliştirmemiz gerektiğini gösterir.
Son Söz
Yanlış kişilere güvenmek bir zayıflık değil, iyileşmemiş duyguların yankısıdır.
Ancak bu örüntüyü fark etmek ve değiştirmek mümkündür.
Bundan sonrası bir karar:
Aynı duyguların içinde kalmaya devam mı edeceğiz, yoksa artık farklı bir yol mu seçeceğiz?
Çünkü gerçek güven, önce kendimize kurduğumuz ilişkide başlar.
Kln. Psk. Gökçe İPEK
Yorumlar (0)
Yorum Yap